Korona virüsün her geçen gün artan vaka ve ölüm sayılarından sonra dünya genelindeki tüm insanlar bedensel ve ruhsal varlığını tehlikede görmeye başladılar. Evde kalmamız, sosyal mesafemizi korumamız, maske ve eldiven takmamız, 65 yaş üzeri insanlara yönelik sokağa çıkma yasağının getirilmesi ve aile büyüklerimizi bu konuda uyarmamız ve sürekli ellerimizi yıkamamız aldığımız önemli tedbirlerdendir. Bu tedbirler bizim hayatımıza sağlıklı bir şekilde devam etmemiz için olumlu davranışlarımızdır. Fakat bu virüsün bilinmezliği, tüm hayatı olumsuz şekilde etkilemesi, bizi sosyal hayattan uzak tutması, sosyal medyada ve televizyonlarda yayılan asılsız ve kirli bilgilerin çokluğundan dolayı bizim beynimiz olumsuza odaklanmaktadır. Yaşadığımız huzursuzluktan dolayı bizde korku ve kaygı oluşmaktadır. Yaşamı tehdit eden bir virüs olduğu için hissettiğimiz duygu korkudur. Bilgi kirliliği ve sürekli olumsuz bilgiler üzerinden olumsuz düşüncelerimiz çoğaltarak oluşturduğumuz senaryolar ise kaygılarımızı arttırmaktadır. Virüsün akciğerlere karıştığını, her gün binlerce insanın öldüğünü, bedenimize gireceğini düşünüyoruz, her gün haberlerde hastaneleri görüyoruz ve algıladığımız şey ise korku. Korktuğumuzdan dolayı bütün düşüncelerimizi de buna itiyoruz.
Korkmalıyız! Dünya Sağlık Örgütü’nün pandemi olarak adlandırdığı, bilmediğimiz bir virüs, çözüm yollarının bilinmemesi ve bu virüse karşı nasıl bir şekilde davranmamız gerektiğine dair hiçbir şey bilmiyoruz. Beynimiz yeni bir kavram öğrendi ve bu kavramı destekleyen bilgi olmadığı için duyduğu ve okuduğu her bilgiyi onunla anlamlandırdı. Örneğin; kişi yılın belli dönemlerinde grip olabilir ve grip aşamasındaki semptomları artık tecrübe edinir. Gelip geçici olduğunu bildiğimizden ölüm korkusu ya da büyük bir panik haliyle karşılaşılmaz. Bunun bir grip olmaması ve öldürücü bir virüs olmasından dolayı insanların bu kaygıyı ve korkuyu yaşaması normal ve olumlu bir süreçtir. Bu boşluğu yalan haberlerden, çıkar ilişkisi kuran kişilerin önerilerinden, felaketleştirici ve genelleyici bir tutum sergileyen kişilerden doldurmaya çalıştıkça ne yapmamız gerektiğinin farkına varamadık. Bu noktada ‘kaygı yapmamalıyız’ denilen her süre zarfında tedbiri elden bırakan insanları gördük. Bu salgının büyümemesi için aslında ‘KAYGI YAPMALIYIZ’. Kaygı insanı tedbire sürükler. Fazla kaygı da insanı panik bozukluğa iter. Bu ikisi arasında kalmamız gereklidir. Panik de tedbirlerini aşırı derece yaşamasıdır.
Kaygı ve korku bizim içimizde var olan bir duygudur. Korku uyaranının beynin diğer merkezlerine yayılarak panik hali ortaya çıkaran otonomik ve davranışsal tepkilerin oluşmasında amigdala vardır. Amigdala duygusal bir tepki oluşturur. Bedenimiz savaş ya da kaç tepkisini verir. Eğer kaygımız olmasaydı 1-2 güne kişi ölebilirdi. Beynimizden kaygıyı atamayız ama olumlu bir şekilde kullanabiliriz. Virüs hakkında doğru bilgiler edinilmesi, bizi bu kaygıya sürükleyen şeyin iyi tanınması ve değerlendirilmesi, insanların planlı ve istenilen davranışlar göstermesini sağlayacaktır. Bu sebepten dolayı tekrardan söylemekte yarar var; söylenilen ya da yazılan her şeye inanmamak gerekir. Yanlış bilgiler insanın korkularını arttırır. Korku ise kişilerin düşünmeden hareket etmelerine ve panik yapmalarına neden olur. Doğru bilgilere Sağlık Bakanlığı’nın paylaştığı haberlerden ulaşabilirsiniz. Hepimiz kritik analitik düşünmeyi öğrenmemiz gerekir. Kritik analitik düşünme, ne olursa olsun bilginin doğruluğuna ulaşmaktır. Bu düşünce yapısına sahip olursak bizi hakikate ulaştırır ve doğru olanı görebilmemizi sağlar. Kısaca kim ne söylerse söylesin bunu eleştirmeyi öğrenmektir.
Bazı yanlış düşünceler tedbirsiz davranışlara sebebiyet verebilir. Genç ve orta yaş kesimi insanların, ‘Zaten çocuklarda görülmüyor, yaşlılarda daha fazlaymış, yaşlılara dokunmayalım, biz rahat gezebiliriz’ düşünceleri olumsuzdur. Bu düşünceler yaşlıların dışlanmasına ve onların gözden çıkarılmasına sebebiyet verir. Genç ve orta yaş kesiminin de taşıyıcı olduğu göz ardı edilmemelidir. Yaşlılara bu noktada yardımcı olmalıyız. Yaşlılarla mesafemizi korumalıyız ve temastan kaçınmalıyız fakat onların da kolay bir şekilde yaşamalarına yardımcı olmalıyız. Yaşlılara evde neler yapacaklarını anlatmalıyız. Yaş gereği daha inatçı, daha huzursuz, daha bunalımlı ve endişeli olduklarını unutmayalım. Düşük ekonomi düzeyine sahip olan insanlara gıda, kira ve borç konusunda yardımcı olabilir, onların ihtiyaçlarını giderebiliriz. Mutluluk paylaşınca değerlenir ve artar. Unutulan komşuluk ilişkilerimizi tekrar canlandırabiliriz. Oturduğumuz civardaki yaşlıların çocukları olmayabilir. İhtiyacı olan kişileri fark ederek onları bu günlerde gözetebiliriz. Yaşlı olan kişilerin evde çok fazla daraldıklarını ve aktivite sıkıntısı çektiklerini unutmayalım. Onlarla iletişime geçmek bile onları mutlu edecektir. Önyargılı olmadan birlik ve beraberlik içinde bu süreci atlatalım.
Ümitli olmak, gelecek planları yapmak, şimdiki zamanı verimli bir şekilde değerlendirmek, fiziksel egzersiz yapmak bizi enfeksiyonlara karşı korumaktadır. Bu virüse alışacağımızı ve bağışıklık kazanacağımızı bilmemiz gerekir. Sürekli olarak aynı şeyi düşünmek, aslında o konunun dışında bir şey düşünmemektir. Düşünememeliyim diyerek kendinizi de şartlandırırsanız, yine virüsten başka bir şey düşünemezsiniz. Hobiler edinin, biyografiler okuyun, film izleyin, bulmaca çözün, dostlarınızı arkadaşlarınızı arayın, çocuklarınızla zaman geçirin yani kısaca davranışlarınızı değiştirin. Sağlık çalışanlarına da teşekkürlerimizi sunalım ve onlara destek olalım. Ellerimizi yıkayalım, mesafeyi koruyalım ve evde kalalım.
Yiğit Daimselamet
Psikolog