Sabah uyandığımızda o ilk 2-3 dakika. Hiçbir sorunumuz yok, her şeyi başarabiliriz. Çok mutluyuz, çok güçlüyüz. Aa dur bir saniye. Hatırladım. Ben mi güçlüyüm? Ben mi her şeyi başarabilirim? Mutlu muyum gerçekten?Türk toplumu olarak, birbirimize daha bağlı ve daha yakın olarak yetiştirildik.
Kendi düşüncemiz önemliydi ama başkalarının düşüncelerinin her zaman daha önemli ve dikkate değer bir şey olduğu öğretildi bizlere. “Senin düşüncen tabiki ben saygı duyarım ama elalem ne der?” diyerek aile sınırlarımız içerisindeki kararların aslında çok da önemli olmadığı vurgulandı. Nasıl sınır koyacağımızı bilmeden, bazı şeyleri sadece kendimiz istediğimiz için yapabilmeyi belli bir yaşa geldikten sonra bırakıp, hayatımızın kontrolünü “elalem” e vererek sadece bir kuklaya dönüştük. Bir bıraksalar neler başaracağım diye içten içe çığlıklar atarken, çevrenin “senden şu olmaz, sen bunu yapamazsın onun için şunu yap” diye yönlendirmesiyle bir çoğumuz istemediği hayatları yaşamak zorunda kaldı.
Çok zorluklar atlatıp bir başarı elde etsen bile, her zaman bir üstünü yapamadığın için eleştirilirsin. Elalem tatmin olmaz. Elalem beğenemez ve onaylayamaz. Çünkü onlar, hayatları boyunca bir türlü onaylanamayan bir kez olsun onaylanmak için kendi istemediği hayatları yaşamak zorunda kalanlar. İçlerinde sizin gibi, “elalemin” ördüğü duvarı yıkma gücü olmayanlar. Siz bunu başardıkça, onları umursamayıp kendi hayatınızı yaşadıkça daha da öfke dolacak içleri. Aslında içlerindeki koca bir “keşke”nin öfkesi bu.Başarılı olabilmenin, en büyük sırlarından biri de kendiniz gibi olabilmektir. Kendi gibi olmayı başaran herkes, istedikleri alanlarda okuyup meslek sahibi olmayı başaran, istedikleri özgürlüklerin tadını alabilen, içinde ukde kalmadan başarılara imza atabileceği alanları keşfeden kişilerdir. Bunun yanında hayatın amacını kendinizi severek öğrenmelisiniz.
Süha Topçu
Psikolojik Danışman