‘’Bu çocuk büyümüşte küçülmüş’’ söylemini günümüzde duymanız için zamanda geriye gitmeniz gerekiyordur ya da o çocuklardan hala bir yerlerde az daha olsa vardır diye umut ediyoruzdur.
Ebeveyn olup olmamanız hiç önemli değil çocuklarla az ya da çok zaman geçirip geçirmemeniz de hiç mi hiç önemli değil ; asıl önemli olan şey ise: Günümüzde bu söylemi neden artık duymuyor ya da az duyuyor oluşumuzdur?
Bu çocuk büyümüşte küçülmüş söylemini hiç duymadıysanız böyle bir çocuk hayatınızda rol almamıştır demektir.
Sosyal duygusal olarak olgunluk düzeyine erken yaşta ulaşmış(3-4yaş arası) ,çevresindeki durum olay ve kişilerle ilgili konuşmalarında duygu ve fikirler arasında bağlantılar kurarak çevresindekilerin öngörüleri dahilinde ya da onlara farkındalık sağlayacak düzeyde yargı ve ifadeler kullanan çocuklardır.
Böyle bir tanımdan sonra herkes elbette çevresinde böyle çocuklar olsun ister değil mi?
O zaman herkesin kendsine soracağı muhtemel ilk soru şu olacaktır :
Çocuklar bu düzeye nasıl ulaşır ki?
İhtiyaç ve istekleri anne karnından başlanarak bebeklik dönemi boyunca ebeveynleri tarafından dikkate alınıp ; uygun yer,uygun zaman ve uygun şekilde yanıtlanan çocuklar duygusal ve mantıksal örüntüselliği erken yaşlarda fark edip çevresindekilerin davranış paternlelerini çözerler .
Çevresindekilerin duygu ve fikirlerini ayırt etme farkındalıkları gelişir.Bu farkındalık ile duygular ve fikirler arasında bağlantı kurma kapasiteleri gelecekteki yargısal düşünme becerilerinin sağlam temellerini oluşturur.
‘’Soyut mantık ,sebep -sonuç ilişkisi kurma yetisi mükemmel sebep sonuç ilişkisi kurarak düşünme deneyimleri üzerine inşa edilmektedir.’’
Büyümüşte küçülmüş olan çocuklar geleceğin umut veren yetişkinleri olmak yolunda ilerlerken soyut dünya ,soyut fikirler ve sembollere ihtiyaç duyacaklardır;Çünkü sembol ve fikirlere sahip olmadan bir yetişkin gibi düşünemeyecekleri bir hayatta yer almak her çocuk için ızdıraba dönüşebilir.
Çocukların bu sembol ya da düşünlerini organize etme ve fikirleri birbirine bağlama kapasitesi okul döneminde Matematik ve türkçe derslerindeki temel kavramları anlama söz konusu olduğunda oldukça önem kazanmaya başlıyor.eğer 4 elmanın ikisini alırsan geriye 2 elma kalır şeklindeki bir ifade bu çeşit düşünmenin bir örneğidir.
Okuduğu ya da dinlediği bir hikayede ; Ali köpeğin patisindeki dikeni çıkarır ve köpek mutlu olur ,köpeğin mutlu olduğunu gören Ali de mutlu hisseder.
Çocukların çevresindeki etkileşimleri birbiriyle alakasız olaylar dizisi olarak görmek yerine bu etkileşimleri anlamlandırabilmesi için duygu ve düşünceleri bir sistematikleştirerek ,gruplayarak,kodlayarak bir düzene bağlamaları gerekmektedir.
Çocukların anlamlı buldukları şeyhleri sahiplenme dürtüsü ile hareket etttiği unutulmamalıdır.Hatta belli bir yaşa kadar çocuklarda mülkiyet kavramı gelişmez.Gördükleri ve hoşuna giden her şey onlarındır.o şeyi elde etmek için direkt harekete geçerler.Bu geçişli saldırganlık ebeveynleri çileden çıkarsa da onlar bundan vazgeçmezler.
Okul çağına gelmiş çocuklar her şeyin kendisine ait olmadığını bildiği halde bunu kabullenemeyebilir.
Bu dönemdeki çocuklarda düşünce olarak ‘’bana ait olan’’ ve ‘’bana ait olmayan’’ şeklindeki ilişkilendirmeleri gözlemleriz. Bu dönemdeki çocuklarda ;benim babam,benim annem,benim köpeğim,benim oyuncağım,benim öğretmenim vb.söylemleri çokça duyarız.
Çocuklar bu şekilde fantezi(içindeki şeyler)ve gerçekçilik(benim dışımdaki şeyler) arasında ayrım yapmaya başlarlar.Ayrıca bu ben ve dış gerçekçilik ayrımını kullanarak dürtülerini kontrol ederek kendisi dışındaki şeylere odaklanmayı başarabilirler.
Birine kötü bir şey yaparsam o kişiyi incitebilirim ve böylece cezalandırılabilirim şeklindeki bir düşünceyle dünyayı daha mantıksal bir yandan anlamaya başlarlar,davranışlarının muhtemel sonuçları olacağını öngörebilirler.
Özetle bizim çocuk nasıl akıllandı diye merak ettiyseniz cevabı ebeveyn olarak kendi ve yakın çevre etkileşimlerinin çocuktaki etkilerini gözlemleyerek bulabilirsiniz.
Her çocuk ayrı bir gezegendir.
Ali Doğan Eroğlu
Nörobilim Uzmanı Eğitimci