FİRMA KAYIT
Geri Bildirim
Suça Sürüklenen Çocuklarda Aile Unsuru
Suça Sürüklenen Çocuklarda Aile Unsuru

Suça Sürüklenen Çocuklarda Aile Unsuru

1133

Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre 18 yaş altı her birey çocuk sayılmaktadır. Ceza hukukuna göre suç işleyen 7 ila 12 yaşları arasındaki genç ise çocuk suçlu sayılmaktadır. Suç kavramı ise içinde bulunduğu zamana, mekâna ve topluma göre anlamsal değişikliğe uğrayabilmekle beraber genel anlamda normlardan sapma, yasaların cezalandırdığı hareket olarak tanımlanabilmektedir (Burkay& Sevim ,2008; Çopur, Ulutaşdemir & Balsak, 2015) Suç işleyen çocuklar için “suçlu çocuk” yerine “suça sürüklenen çocuk” kullanımı tercih edilmektedir. Bunun sebebi ise çocuğun iyi veya kötü bir insan olmasını şekillendiren şeyin onun yaşantıları, çevresi ve deneyimleri olmasıdır (Çopur vd, 2015). Yani suç işleyen çocuğun aslında tam olarak korunamadığı, mağdur olduğu ve aynı zamanda da istismara maruz kaldığı vurgulanmaktadır. Çünkü çocuğun suça yönelmesine neden olan faktörler arasında en başta aile daha sonra eğitim durumu, akranlar, sosyoekonomik durum ve çevresel şartlar gibi birçok faktör olmasına karşın çocuğun bu suç davranışında bireysel faktörlerin etkisi oldukça azdır (Çopur vd, 2015). Genel anlamda suç davranışını açıklayan teorileri biyolojik, psikolojik, sosyolojik ve bireysel olmak üzere dört kategoriye ayırabiliriz.

Aile çocuğun gelişiminin her aşamasında olduğu gibi suça eğiliminde de çok önemli bir faktördür, hatta suça yönelmede ve önlemede birincil faktördür diyebilmek mümkündür (Ereş, 2009). Çocuğun toplumsal normlara uyması açısından ailenin çocuğa yeterli ve nitelikli zaman ayırması önem taşımaktadır (Ereş,2009). Yıkılmış aile yapısı, geçimsizlik, ailede suçlu bireyin varlığı, madde bağımlısı ebeveyn, anne/babanın veya her ikisinin de yoksunluğu, düzensiz anne-baba çocuk ilişkisi bu alt-faktörlerden bazılarıdır (Erdoğdu, 2006). Temel ve Aksoy’un yaptığı bir çalışmada ailelerinde sevgi görmeyen ve reddedilen çocukların suça daha meyilli olduğu ifade edilmiştir (Ereş,2009) Bunu destekleyen birçok bulgudan bir diğerini Sokullu’nun makalesinde görebiliriz; aile içi disiplin, huzursuzluk, ailede suçlu bireylerin varlığı ve parçalanmış aileler olmak üzere suça iten aile unsurları 4 başlık altında derlenmiştir. Suçlu çocuk değil de suça sürüklenen çocuk tabirinden yola çıkarsak bu çocukların suç davranışı sergilemesinin sebebinin aslında onların ‘kötü’ çocuk olmadığını aksine ‘bir şekilde kötülük gören, mağdur edilen; bunu öğrenen ve sergileyen’ çocuk olduklarını söyleyebiliriz. Bu sosyal öğrenme bağlamında Trade “suç bir elbisenin modelinin taklidi gibi sonradan öğrenilmektedir yani birey suçu aslında diğer bireylerden öğrenmektedir” vurgusunu yapmıştır ve bunu “taklidin yasaları” olarak adlandırmıştır (Gökulu,2019). Bu sebeple başta aile olmak üzere çocuğun çevresinde suç işlemiş birinin olması onun suça yönelme ihtimalini arttırmaktadır. Ebeveynin yoksunluğu veya hapsedilmesinin etkisine kanıt olabilecek çalışmalara bakıldığında; mahkûm edilmiş ebeveyne sahip çocukların daha fazla hırsızlık eğilimde olduğu bulunmuştur (Howitt, çev. 2021).

Yapılan bir diğer çalışmada ailesinde suç işleyen birey bulunan erkek çocukların suç işleme oranının daha fazla olduğu bulunmuştur (Gökulu,2019). Buna ek olarak herhangi bir şekilde şiddete/cinsel istismara maruz kalmış olmaları o çocukları ergenlik döneminde risk grubunda görmemize sebep olmaktadır. (Çopur vd, 2015) Anne babanın varlığı kadar onlarla geçirilen zaman kalitesi ve aile içi dinamiklerinin yeterli düzeyde iyi olup olmaması da çok önemlidir. Yapılan başka bir çalışmada aile içinde fazlaca kavgaya şahit olan çocukların daha saldırgan oldukları ve bu saldırganlığın da onların suç kapsamında riskli grupta oldukları sonucu elde edilmiştir. Aile içi etkileşim ve ilk sergilenen suç davranışına yönelik ebeveynlerin tutumları ileriki dönem için kritik öneme sahiptir. Aile çocuğunun suç niteliğinde olan davranışlarını görmezden geldiği takdirde ileriki dönemde bunun çocukta suça yönelik bir eğilim oluşturacağı ifade edilmiştir (Gökulu,2019). Aile içi dinamiklerin yeteri kadar iyi olduğu durumda belli başlı değerlerin ve bağlılıkların oluşması da bir diğer önemli alt faktördür. Bu konuda Hirschi bağlılığı ve inanışları düşük olanların çocuk suçlu olma ihtimalinin yüksek olduğunu ifade etmiştir (Burkay& Sevim, 2008). Herhangi bir şeye bağlılığın oluşmasındaki kritik nokta bildiğimiz üzere yaşamın ilk yıllarındaki anne-bebek ilişkisidir. Çocuk yaşamının ilk yıllarında anneye bağımlı iken anneye duyduğu sevgi ve bağlılık toplumsal davranışları öğrenmesinin temelini oluşturmaktadır, bu bağımlı dönemde kişilik gelişimi ile aslında bir yandan babanın koruyucu ve gözetici yanına da ihtiyaç duyulmaktadır. Baba çocuk için toplumsal değerlerin bir temsilcisi olmaktadır ve aynı zamanda otorite figürüdür. Babanın olmaması otorite boşluğu yaratacağından dolayı olumsuz sonuçlara sebep olabileceği ifade edilmektedir (Erdoğdu,2006). Yapılan araştırma sonucunda ‘baba figürünün’ bulunması ve baba ile etkileşimde bulunan erkek çocuklarda daha az davranış, kız çocuklarda ise daha az psikolojik sorun gözlemlenmiştir ve daha da fazlası; etkileşim olmasa bile sadece baba figürünün sadece varlığı bile suç oranını düşürdüğü bulunmuştur (Howitt, çev. 2021).  

Aileyi ve aile içi dinamikleri etkileyen birçok unsur olabileceği gibi çevre şartları da hem doğrudan hem de aile yoluyla dolaylı olarak çocukların suça sürüklenmesinde bir etkendir. Kötü barınma şartlarına sahip olan ailelerdeki çocukların daha suça eğilimli oldukları bulgusu da bu yorumu destekler niteliktedir (menteşe,2012). Kötü yaşam şartlarına en çok maruz kalan gruplardan birinin de göç eden aileler olduğunu düşünürsek göçün neden olduğu kültürel uyumsuzluk sonucu özelikle ergenlerde soyutlanma görülebilmektedir. Bu soyutlanma ve kültürel uyumsuzluklara tepki olarak ortaya çıkan saldırganlık ve otoriteye başkaldırmak başta ergenlik dönemindekiler olmak üzere çocukları suça sürükleyen bir unsur haline gelmektedir (Akduman, Akduman & Cantürk, 2007). Bu bağlamda göç eden ailelerdeki çocukların suç işleme oranının daha yüksek olması bütünsel bir bakış açısı sunmaktadır. Aile içi dinamikleri ve kaliteyi etkileyen birçok faktör olmakla birlikte ailedeki kardeş sayısı da buna başka bir örnektir. Kalabalık ailelerde ebeveynlerin her bir çocuğun gelişimi ile yakından ilgilenip takip edebilmeleri zaman zaman zorlayıcı olabilmektedir ve bu da çocukların yeteri kadar gözetim altında olmalarını engelleyebilmektedir. Yetersiz gözetim ve kontrol sonucunda ise özellikle ergenlerin akranlarından daha çok etkilenme ve suça sürüklenme eğilimi artmaktadır (Howitt, çev. 2021).

Ailedeki kalabalık nüfus sebebi ile yeterli ilgiyi göremeyen çocukların duygusal ve bilişsel yönden tam olarak olgunlaşamamalarının yanı sıra bu ilgisizliğin çocukta kendisini ispatlama isteğinin ortaya çıkabileceği ifade edilmiştir. Bu ilgisizlik ve ispat isteğinin de o çocukları suça daha eğilimli hale getirdiği ifade öne sürülmüştür. (Çopur vd , 2015)     Sonuç olarak; Çocuk suçluluğu kapsamında incelenen suç yahut anti sosyal davranış tek başına hiçbir sebebe bağlanamayacağı gibi çocuğun iyi veya kötü olmasına da bağlanamaz. Suça sürüklenen çocuklardan bahsederken onların içinde bulunduğu aile en başta olmak üzere, yaşam şartları, ebeveynlik tutumları, etkileşimli anne baba ilişkisi, ilgi ve sevgi eksikliği veya mağdur edilip edilmemek gibi bir çok unsuru göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Yani çocuk suçluluğu çok sayıda faktörün etkileşime girmesinin bir ürünüdür. Bu konuda çok fazla araştırma ailenin rolüne odaklanmıştır ve özellikle ebeveynlik becerilerinin suç oranını etkileyip etkilemediğini araştırmıştır. Bazı çalışmalar ebeveynlerin kontrolünün bu bağlamda önleyici olabileceğini öne sürmektedir (Howitt, çev. 2021). Anne babaları çocuklarına sevgi, ilgi ve temel ihtiyaçları sağlamış olmalarının yanı sıra özellikle bilgilendirici, destekleyici ve duyarlı olmaları da bu konuda önem taşımaktadır. Çocukların suç davranışında bulunmasını etkilemekle beraber aslında en büyük koruyucu/iyileştirici faktör yine ailedir.