İnsan, doğumdan itibaren yaşamın kendisine sunduğu rollerle yaşamını sürdürür. Yaşam boyu aldığımız roller ve sahneler sürekli olarak değişir. Ve bu değişimle beraber insan, sosyal bir çevreye girer ve bireyden beklenen davranışlar doğrultusunda birey uyum sağlama sürecine girer. Bu uyum sürecinin de bireyin sosyal gelişiminde oldukça etkisi vardır. Bireyin uyum sürecinde çevresel etmenlerin rolü olduğu gibi kendi duygu, düşünce ve istekleri de etkilidir. “Birey öncelikle kendi psikolojik, fizyolojik, sosyal ve duygusal değişikliklerini ve ihtiyaçlarını anlamalı ve daha sonra çevresiyle uyumlu ilişkiler kurmalıdır. Bireyin çocukluğundaki sosyal gelişimi daha sonraki sosyal yaşantısının temelini oluşturur.” (Dursun, 2010) Sosyal gelişim sırasında çocukların birtakım problem davranışları ortaya çıkabilir. Burada önemli olan hangi durumlarda davranışı, normal ya da problem olarak belirleyeceğimizdir. Eğer mevcut davranış uzun süreli, sık, tekrarlayan ve günlük aktiviteyi bozacak derecedeyse bu problem davranış olarak nitelendirilir. Çocukların davranış ve uyum problemleri dört başlıkta toplanmaktadır.
- Davranış bozuklukları
- Duygusal bozukluklar
- Alışkanlık bozuklukları
- Ağır ruhsal bozukluklar
Birbirinden önemli bu 4 başlık arasında bugün davranış bozukluklarından bahsedeceğiz. Sürekli hırçınlık, inatçılık, sinirlilik, öfke, geçimsizlik, kavgacılık, çalma, kuralları çiğneme gibi belirtiler, davranış bozuklukları kümesi altında toplanır. Bu çocukların çevresi ile sürekli olarak gergin bir ilişkileri vardır. Çocuklarda görülen öfke, bir duygu değildir. Öfke, aslında kendisine sebep olan asıl duyguların neticesinde ortaya çıkan, ve o duyguları altında barındıran bir örtüdür sadece.
Çocuğun olumsuz duygularıyla baş edememesi, kendini ifade edememesi, yanlış ebeveyn tutumları, isteklerinin engellenmesi gibi birçok durum çocukta birçok regüle etmekte zorlandığı duyguları ortaya çıkartabilir. Ve bu yaşlarda çocuk, bu durumlarda nasıl karşılaşacağını bilemediğinden, çevresine ve ailesine karşı saldırgan davranışlar sergileyebilir. “Davranış sorunları, çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı iç çatışmalarını davranışlara aktarması sonucu ortaya çıkartabilir. Birey sahip olduğu özellikleri ile çevresi arasında dengeli bir ilişki kuramıyorsa, burada bir sorundan bahsedilebilir.” (Kaya, Açar, & Güneş , 2017). Bu sorun anlam veremediği duygularına karşı oluşturduğu savunma mekanizmalarından saldırganlık ve öfkeyi de beraberinde getirir.
Öncelikle bilmeliyiz ki okul öncesi dönemdeki çocuklarımız benmerkezci yani egosantrik dönemdedirler. Dünyanın kendileri etrafında döndüğüne, her şeye kendilerinin sahip olması gerektiğine inanırlar. Çocuğun algısı yalnızca kendisi üzerinedir. Henüz empati yetenekleri tam gelişememiştir. Eğer çocuğun bu dönemdeki özelliklerinin, normal gelişimsel bir sürece dahil olduğu konusunda bilinçlenirsek, siz ebeveynlerin de çocuğunuzun size mantıksız gelen hareketleri karşısında, “çocuktur o yapacak bir şey yok” tesellisinden daha gerçekçi bir duygusal telkin oluşturabilirsiniz kendinize. Egosantrik dönemde çocuk, daha çok alt beyin becerileriyle düşünür. Yani mantık, muhakemeden sorumlu, ön beyin bölgesi olan prefrontal bölgesine sahip üst beyin becerileri henüz tam gelişmemiştir. Bu yüzden mantıklı davranışlar sergileyemezler.
Örneğin alışveriş merkezinde alınmasını istediği bir oyuncak için inatlaşmasını ele alalım. Çocuk orada o oyuncağı tüm benliğiyle, en ilkel şekliyle istiyor. Ya da evde, markette, veyahut misafirlikte herhangi inatlaştığı bir durumu göz alabiliriz. Burada ebeveynin tutumu çocuğun bu dönem için kazanması gereken becerileri için fazlasıyla önemli. Orada öncelikle çocuğun göz hizasına inip, onu anladığınızı, mevcut nesneyi ne kadar çok istediğini bizim de bildiğimizi anlamasını sağlayıp, sonrasında istediği şeyin duruma göre uygun olmadığını bir yetişkine anlatır gibi tüm gerçekliğiyle anlatmamız gerekir. Bu gerçekliği özellikle vurguluyorum çünkü bazen ebeveynlerimiz o an; “ay onun içinde böcek varmış, o ilaçlıymış, pismiş” gibi söylemlerde bulunup çocuğu vazgeçirmek için pek sağlıklı olmayan bir çözüm yolu oluşturuyorlar fakat böyle yaparak çocuğa fark ettirmeden kaygı da oluşturabiliyorlar. Ve unutmayın bazı çocuklarda kaygı, karşılaştığı duyguyu regüle edemediği için saldırganlığa sebebiyet verir. Bu yaştaki çocukların soyut düşünme becerisi ve gerçeklik algıları henüz tam gelişmediği için biraz önce bahsettiğim örneklemeleri bizim sandığımızdan fazla gerçekçi düşünüp, kaygılanmalarına yol açabilir. Bu durumlarda gereken gerçekçi konuşmayı yaptıktan sonra her çocuk tabi ki söz dinlemeyecektir. Daha sonrasında ağlaması devam ederken çocuğu bulunduğunuz ortamdan uzaklaştırmak en etkili yöntemlerden biridir. Ağlarken onu terk edip ağlamasını beklemek de çocukta değersizlik duygusu ve kaygı oluşturabilir. Onun için o an çocuğa duygularını anlamlandırması adına en yalın biçimde açıklama yapmak gerekir. “ Seni anlamaya çalışıyorum, oyuncağı almadığımız için üzgünsün ve ağlamak istiyorsun üzüntün geçene kadar yanında kalabilirim” deyip ağlaması geçene kadar ona sarılabilirsiniz. Ardından çocuğunuzun sakinleştiği ilk anda dikkatini dağıtacak başka bir nesne veya durumla, o anı sağlıklı biçimde kurtarabilirsiniz. Biliyorum bu ebeveynler için de zor bir durum. Belki bu ağlamalar dakikalarca sürebilir. Burada eğer sabır gösterip dirayetli davranırsanız, çocuğunuz sizin tutumunuz sayesinde davranışlarını pekiştirerek böyle durumlar için beceri kazanacaktır ve bir sonraki kriz durumlarını daha az sancılı bir şekilde yönetmeniz sağlanacaktır.
“Tüm davranışların bir nedeni olduğunu unutmamanız gerekir. Eğer çocuk gereksinimlerini uygun yollarla elde edemiyorsa o zaman istediğini elde etmek için farklı yollar dener. Problem davranışların kaynağını ararken, çocuğun bu davranışı neden ve ne kadar sıklıkla yaptığının gözlenmesi gerekmektedir. Bu aşamada ebeveynlerin oldukça dikkatli olmaları ve ilk olarak kendilerini sorgulamaları gerekmektedir.
Örneğin; Çocuğumdan beklentim oldukça fazla mı? , Çocuğumu ne kadar çok sevdiğimi kendisi biliyor mu? , Çocuğumdan beklentilerimi ve bu beklentilerin nedenlerini ona zamanında açıklıyor muyum? , Disiplin metotlarım çok sert mi?” (Özbey, 2010)
Çocukların bu dönemleri için yukarıdaki soruları objektif bir biçimde sorgulayıp kendi davranışlarımızı da gözlemleyip takibini yapmak bu dönemi daha sağlıklı yönetmenizi sağlayacaktır. Ve emin olun bu durum çocuğunuzda ileri ki sosyal ve kişisel yaşamı için büyük bir miras olarak kalacaktır.
Kaynakça
- Dursun, A. (2010). OKUL ÖNCESİ DÖNEMDEKİ ÇOCUKLARIN DAVRANIŞ PROBLEMLERİYLE ANNE-BABA TUTUMLARI ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ.
- Kaya, G., Açar, D., & Güneş , G. (2017). 0 – 12 YAŞ ÇOCUKLARDA PROBLEM DAVRANIŞLARI OLUMLU YÖNDE GELİŞTİRME.
- Özbey, S. (2010). Okul Öncesi Çocuklarda Uyum ve Davranış.
Mevlüde Seher Şimşek
Psikolog