Sinema ve fotoğraf sanatının şahane bir birleşimi, insan yüzlerini mekanlarla bir araya getiriyor ve ortaya izlenilesi bir belgesel çıkıyor...
2019’da kaybettiğimiz büyük bir sinemacı, yönetmen Agnes Varda ve 30’lu yaşlarında yetenekli, ünlü bir fotoğraf sanatçısı JR... İkisi birbirleriyle tanıştıktan sonra çok iyi anlaştıklarını keşfediyorlar ve birlikte bir fotoğraf gezisine çıkıyorlar. Gittikleri köylerde, kasabalarda ve kentlerde çeşitli insan hikayeleri dinleyip bu insanların fotoğraflarını çekiyorlar ve bu fotoğrafları çok büyük ebatlarla basıp büyük yapıların ya da duvarların üzerine yapıştırıyorlar. Ortaya harika manzaralar ve enstanteneler çıkıyor elbette.
Fotoğrafları çekilen insanların kendi görüntüleri, hikayeleri ve bu manzaraların birleşimi insan-zaman; insan-mekan ilişkilerini duygusal bir şekilde ortaya çıkarıyor. Birbirinden farklı kuşaklara ait iki sanatçı, bakış açılarını, tanıştıkları insanları, onların hikayeleriyle ve yaşadıkları çevreyle birleştirerek resmediyorlar. Mesela eskiden maden işçilerinin yaşadığı bir blokta artık tek başına yaşayan bir kadının kendi yüzünü evinin ön cephesinde gördüğü anki ifadeleri gereçekten görülmeye değer. Bir şekilde kişinin kendi geçmişi ve kimliğiyle gözgöze gelmesi yaşanıyor. Genç ve utangaç bir annenin fotoğrafının çalıştığı mahallenin bir duvarına kazınmasının o genç kadında yarattığı tuhaf duygu ve turistlerde oluşturduğu yoğun ilgi de görülmeye değer. Yüzlerimizde kazınan hayat ve duvarlara kazınan yüzlerimizin birlikteliği, bu hayatta bıraktığımız izlerin de bir temsili aynı zamanda.