Studio Ghibli desteğiyle çekilen, 2017’de Oscar’a da aday olmuş, bol ödüllü bir Fransız animasyonu.
Issız bir adaya yüzerek çıkan kazazede bir adam, kendine geldikten sonra denize açılmak için ormandaki ağaçlardan bir sal yapar kendisine. İki kere de açılmayı başarır ama göremediği bir varlık ikisinde de salını batırır. Bir süre sonra buna büyük kırmızı bir kaplumbağanın sebep olduğunu anlar. Çok sinirlenir ve onu sopayla öldürür.
Sonra pişman olur, çok üzülür. Ancak bir süre sonra kaplumbağa, kabuğunun içinde kızıl saçlı bir kadına dönüşür. Artık ikisi de bu adada yalnızdırlar. Birbirlerine aşık olurlar ve bir süre sonra bir oğlan çocukları olur.
Diyalogsuz bir film olmasına rağmen hiç sıkıcı bir film olmayan “Kırmızı Kaplumbağa” en başta Robinson Crusoe hikayesi gibi başlıyor. Sonra Adem ve Havva hikayesi gibi olacakken çok tatlı bir sevgi ve aile filmine dönüşüyor. Hayatın bir özeti gibi. Sevginin, empatinin insan hayatındaki önemi, bir adada mahsur kalmış iki karakterle, hem de diyalogsuz ama çok duygusal bir şekilde anlatılıyor. Aralarına katılan oğlan çocuğu büyüdükçe de nereden geldiğini ve köklerini merak etmeye başlıyor. Filmin özellikle bundan sonrası gerçek hayat kadar hüzünlü...