70’li yıllarda büyük küçük herkesin sevdiği bir çocuk filmiydi, bugünün şartlarına göre biraz sorunlu gelebilir.
Türk sinemasının Ayşecik (Zeynep Değirmencioğlu) ile birlikte en popüler çocuk oyuncusu olan Gülşah Soydan’ın rol aldığı “Gülşah” filmleri yaramaz ve genellikle zengin şımarık kız çocuklarının maceraları kategorisinde yer alırlar. Bu filmlerin bugünün tanımıyla kusursuz çocuk filmleri olarak kabul görmesi biraz güçtür. Çünkü bu çocuklar büyüklerin yetişkin problemleri arasında konumlanan, anne-baba kavgaları, bitmiş ya da eşlerden biri kaybedilmiş evlilikler ya da aile facialarının içinde büyüyen çocuklar olarak çıkarlar karşımıza. Bir çocuk filminde olamayacak bazı argo kelimeler duyulur, çocuk kahramanlar da yetişkince işlenen gönül ilişkilerine burunlarını sokarlar.
“Gülşah” annesini birkaç yıl önce kaybetmiş, başarılı işadamı babasıyla birlikte yaşayan sevimli bir kız çocuğu Gülşah’ın hikayesini anlatır. Hem bizde hem de dünyada bir zamanlar hayli işlenen “dadı dayandırılamayan yaramaz çocuk” filmlerinin klişelerini taşıyan bir yapıdadır bu film. İçinde birçok çalışan olan büyük bir villada babasıyla birlikte yaşayan ve sevimli olduğu kadar biraz da şımarık sayılan Gülşah, o zamana kadar 7-8 dadıyı da kaçırtmayı başarmıştır. Yeni dadı Zeynep’i (Hülya Koçyiğit) ise sever. Çünkü Zeynep, daha ilk günden Gülşah’ın bütün yaramazlıklarını ustalıkla püskürtür ve ona bir anne sabrı ve şefkatiyle yaklaşır. Gülşah zamanla ehlileşir (!) ve yeni dadısını o kadar sever ki onun üvey annesi olmasını ister. Böylece tüm dikkatini üvey anne adayı Füsun’u (Nil Burak) ve annesini kaçırtmaya verir bu sefer.
‘Büyümüş de küçülmüş’ tavırlı, annesiz büyüyen Gülşah eski şımarıklığını bir kenara bırakmış; nihayet ona sabırla, sevgiyle ve iyilikle yaklaşan güzel dadıyı kendisine yeni anne olarak seçmiştir artık. Füsun’un bir entrikası yüzünden gönderilen Zeynep’i çağırmak için Antalya’daki yazlık evden gizlice kaçar. Çeşitli ulaşım araçlarını kullandığı uzun yolculuğun ardından tek başına İstanbul’a varır.