Yazıma giriş yapmadan evvel İzmir’e ve tüm ülkemize geçmiş olsun diyerek başlamak istiyorum söze… Gönül isterdi ki, böyle bir şey yaşamasaydık ve ben böyle bir yazıyı kâğıda dökmek durumunda olmasaydım. Ama deprem gerçeğini kabul edip daha bilinçli bir tutumla yaklaşmamız için bugün işin en ‘minik’lerini ilgilendiren, fakat yanlış tutum sebebiyle en ‘büyük’ travmaya maruz kalma riskiyle karşı karşıya olan kısmı konuşacağız; ‘’Deprem ve Çocuk Psikolojisi’’
Öncelikle depremi yaşamadan evvel çocuklarımıza deprem hakkında yaşına ve gelişimsel seviyesine uygun olarak bir açıklama yapmış olmalıyız. Eğer ki böyle bir açıklama gerçekleştirmeden depreme maruz kaldıysak ve çocuğumuzun bu konuda yeterince bilgisi yok ise; neler olabilir, hangi durumda ne yapmalıdır bilmiyorsa, depremin yarattığı etki daha kalıcı ve kaçınılmazdır. Bu yüzden lütfen deprem öncesinde çocuğumuzu deprem riskine karşı bilgilendirelim… Nasıl bilgilendireceğimiz kısmına gelirsek, deprem öncesinde de olsak deprem sonrasında da olsak, konuşmaya deprem kavramının ne olduğunu anlatmakla başlamamız gerekir. Burada çocuğun yaşı, gelişimsel seviyesi, mizacı, psikolojik olarak hazır bulunurluğu gibi birçok etmen, depremin tanımını nasıl yapmamız gerektiğini belirleyen faktörlerdir. Unutmayın ki deprem hepimiz için korkutucu, fakat çocuklar için korkudan daha da fazlasıdır. Genel bir ayrım yapmam gerekirse; 11-12 yaş öncesinde çocuklar henüz somut düşünme evresinde olduklarından deprem onlar için çok daha karmaşık bir olgudur. ‘Deprem nedir’, ‘neden gerçekleşir’ gibi soruları zihinlerinde işleyemezler. Bu yüzden yetişkinlerde uyanan panik ve korkunun yanı sıra, bu yaş dönemindeki çocukların zihninde büyük bir belirsizlik hakimdir. Belirsiz kavramlar çocukları ürkütür ve kaygının artmasına sebep olur. Kaygı düzeyinin artmasıyla endişe, korku, panik, güvensizlik peşi sıra gelir. Hatta öyle ki, ‘dünyayı kim sallıyor’, ‘evimizin altında biri mi var’ gibi ütopik düşünceler dahi ortaya çıkabilir. Bu nedenle somut düşünce evresinde olan çocuklara deprem anlatılırken kesinlikle oyunun dili kullanılmalıdır. Yani soyut kavramlar oyun yolu ile somutlaştırılmalıdır. Oyun hamurları, oyuncak evler ve bebekler ile canlandırılacak bir oyun, çocuğun zihninde çok daha rahatlatıcı bir etkiye sahip olacaktır. Çünkü deprem belirsizliği zihinde somutlaşarak daha anlaşılır hale gelecektir. *Örneğin (oyun hamurunun üzerine evleri yerleştirerek), ‘’bak bakalım kızım, deprem nasıl oluyor biliyor musun, yerin altındaki bu katmanlar eskiyip minik minik parçalanıyor (burada oyun hamurları parçalanır) sonra yanındaki diğer kayalar da sallanır (oyun hamurları titretilir) sonra bizler de yerin üstünde sallanıyoruz (ev sallanılır) işte hepsi bu’’
İşte bu yol aracılığıyla anlattığımız deprem, çocuğun zihninde ütopik ve olağanüstü düşünceler olmasını engelleyecek, soru işaretlerini giderecek ve çocuğu rahatlatacaktır. Peki oyun haricinde çocuğumuz bizlere soru sorar, veyahut konuşmak isterse nasıl bir diyalog kurmalıyız?
- Çocuklarla süreci konuşurken, yaşına, gelişimsel seviyesine ve mizacına uygun olarak, gerçekçi, net, açık, basit ve sade ifadeler kullanmaya gayret etmeliyiz. Sadece sorduğu soru kadarını yanıtlamalıyız. Gereksiz ayrıntılara, kafa karıştırıcı bilgilere, gerçekliği olmayan haberlere, korku-panik içeren söylemlere yer veren yanıtlardan kaçınmalıyız.
- Diğer doğa olaylarında (yağmur, dolu, kar gibi) olduğu gibi, depreminde çok beklendik bir doğa olayı olduğunu anlatmalıyız.
- Çocukların içsel dünyasında, yaşanan olayları tasvir etmek ve duyguları isimlendirmek de sürecin anlaşılmasına yardımcı olur. Örneğin “Bugün deprem oldu. Evde oturuyorduk. Biraz sallandık. Korktun. Şimdi geçti. Ben yanındayım ve güvendeyiz.” gibi…
- Bir şeyleri gizliyormuş ya da hafifletiyormuş gibi görünmemek de ayrıca önemli olan bir konudur. Zira bu, çocukta ebeveynlerine karşı güvensizlik hissi yaratabilir ve çocuk artık başka bir güvenli bilgi kaynağı bulma arayışına girebilir.
- Çocukların korkularına ‘’tamam bitti geçti gitti’’ tarzında yaklaşmamak, ‘’tamam artık korkulacak ne var bitti’’ gibi söylemlerden kaçınmak önemlidir. Çocuğun duygularını kabul ettiğimizi hissettirmek, bu problemi içselleştirip bir travma haline getirmemesine yardımcı olur. Unutmayın ki kabul edilmeyen ve görmezden gelinen duygular büyür. Bu yüzden çocuğunuzun korkularıyla ve kaygılarıyla yüzleşmesine olanak sağlayın. ‘’Evet depremden korktun. Hepimiz çok korktuk.’’ Tarzında yaklaşmak çocuğun hislerinde yalnız olmadığını ona hissettirecektir.
- Tüm bunlara dikkat ederken çocuğun medya kullanımına da muhakkak dikkat etmeliyiz…
Buraya kadar hep çocukları konuştuk. Şimdiyse sıra ebeveynlerde;
Yukarda bahsettiğim her adımı titizlikle uyguladığınız halde eğer ki anne baba olarak sizler kaygı düzeyinizi düşüremiyor, medya kullanımına dikkat etmiyor, üst düzey panik ve korkuyla hareket ediyorsanız; o zaman bu maddeleri uygulamış olmanızın ne yazık ki bir önemi kalmıyor. Çünkü çocuklar bir şeyleri fark etmiyor sandığınız anlarda bile her şeyi bir kaset gibi kaydediyorlar. Sizin korku dolu gözleriniz, ağlamanız, panik halde olmanız çocuğunuzun duygu durumunu doğrudan etkiliyor. Ne diyoruz hep; Oksijen maskesini önce kendimize takmalıyız.
Çocuklar, olayların dramatikliğini ve şiddetini ebeveynlerinin tepkilerinden algılar. Unutmayın ki ailenin duruşu, olayları ele alış biçimi, değerlendirişi ve başa çıkma yöntemleri çocuğa model olur. Bir diğer önemli nokta ise, ebeveyn olarak çocuklarımızla bu dönemde çok daha fazla fiziksel temas kurmaktır. Unutulmamalıdır ki fiziksel temas ve sevgi dolu bir öpücük sırasında vücudumuz oksitosin hormonu salgılamaya başlar. Hormon salgılandıktan sonra mutlu olur ve iyi hissederiz. Ve karşıdaki kişiye bağlanmaya başlarız. Bunun yanı sıra salgılanan oksitosin hormonu bağışıklık sistemini harekete geçirir. Acıyı ve ağrıyı dindirir. Kan basıncını düzenler. Stresi azaltır.. Her ne kadar yetişkinler olarak bizler de korku ve kaygı duyuyor olsak da, rutinleri mümkün olduğunca sürdürmeye ve terk etmemeye özen gösterin. Çocuklar bir duruma korktuklarından çok, o durumun getireceği farklılıklardan ve belirsizliklerden korkarlar. Depremden sonra bu durumun tekrarlama korkusu, tanıdıklarını-arkadaşlarını, çevresinden herhangi birini kaybettiyse ve/veya kaybedenleri duyduysa, yakınlarını kaybedeceği korkusu çocuğu endişelendirir. Bu yüzden günlük rutinlerinizi aksatmamaya özen gösterin. Yemek saati, aktivite saati, gibi günlük akışınızı devam ettirin.
Eğer ki çocuklarınızda regresyon adını verdiğimiz gerileme davranışlarını (parmak emme, tuvalet problemleri gibi) gözlemliyor ve sıklıkla kabus görme, yalnız uyumaktan korkma, mide ağrıları çekme, yeme problemleri, yüksek sese ve ışığa tepki gibi, genel bir panik ve endişe hali görüyorsanız muhakkak bir uzmandan destek almayı unutmayın.
Hepsinden önemlisi evlatlarınıza bol bol sarılın… Sevginin, sıcaklığın, neşenin ve güler yüzün en güzel ilaç olduğuna inanın… Açık havada aile aktiviteleri gerçekleştirmeye, bol bol gülümsemeye ve sarılmaya, birbirinizi sevdiğinizi söylemeye özen gösterin. Kalplerimiz sevgi ile bir arada olduktan sonra her şey hallolur, en büyük tavsiyem budur. Hepimizin içinde müthiş bir sevgi kaynağı var, en kötü durumlarda da, en kaygılı anlarda da bunu anımsayın. Sevgiyle, sağlıkla kalın…
Hazal Berfin Dikkatli
Oyun Terapisti & Çocuk Gelişimi ve Eğitimcisi