Tarihimizden daha önce anlatılmamış bir hikayeyi anlatan pozitif mesajlarla dolu bir aile filmi.
Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra Türkiye hızla savaş yaralarını sarmaya başlıyor. Atatürk ve savaş kazanmış kurmay ekibi ülkenin her yerinde seferberlik başlatmıştı. Bu anlamda ilk 10 yılda çok büyük işler başarılmış. 1934’ün haziran ayında ise İran Şahı Rıza Pehlevi Atatürk’ün davetlisi olarak Türkiye’yi ziyarete gelecektir. Aynı sınırı paylaşan iki ülkenin geçmişte yaşanan bazı sorunlarını kökten çözebilmesi açısından bu buluşma çok önemlidir. Atatürk özel bir programla karşılamak ister şahı ve onu Türkiye’nin modern yüzüyle buluşturmayı planlar. Bir ay kadar bir zaman kalmıştır ve kısıtlı imkanlara rağmen tamamen Türk sanatçıların emeğiyle üretilmiş bir Türk opera eserinin sahnelenmesini uygun bulur. Bu görevin başına da Münir Hayri Egeli’yi getirir. Operayı besteleyecek olan kişi ise saygın bir besteci olan Ahmet Adnan Saygun’dur. Cumhuriyetin ilk musiki eğitimcilerinden ve İstiklal marşımızın bestecisi Zeki Üngör’le bir türlü anlaşamayan Adnan Saygun, Atatürk’ün bizzat desteğine rağmen çok kısıtlı imkanlarla ama fedakar ve yetenekli sanatçı arkadaşlarıyla birlikte zamana karşı yarışarak Türkiye’nin ilk opera bestesini, Özsoy Operası’nı yaratır.