FİRMA KAYIT
Geri Bildirim
Benim Adım Korku
Benim Adım Korku

Benim Adım Korku

970

Doğumumuzdan itibaren bizimle olan bir duygu, korku. İngiliz Filozof Thomas Hobbes, annesinin kendisi ve korkusunu birlikte dünyaya getirdiğini ve korkusunun ikiz kardeşi olduğunu söylemiştir. Korku çok inatçı ve tekrar edici bir duygudur. Tehlikelerden kaçınmamızı sağlayarak hayatta kalmamızı garanti etmekle kalmaz, aynı zamanda arzuların yerine getirilmesine ve dolaylı olarak kişisel gelişime ket vurma konusunda uzmandır. Tıpkı bizler gibi korku çocukları da kasıp kavurur. Bu duygu anlamlandırılması ve ifade edilmesi zor bir süreç yaşatır çocuklara. Korku her zaman içimizde bir yerde var olacaktır fakat çocuklarımız bu kuvvetli duyguyla nasıl baş edecekler? Çocuklar bu süreçte neye ihtiyaç duyacaklar anlamaya çalışalım.

Kaygı normal de olsa aynı zamanda kontrol altına alınabilecek bir durum. Belirli olmayan, potansiyel olarak tehlikeli bir uyarana verilen tepki olarak kabul edebiliriz. Korku ise somut bir tehlikeye verilen yanıt olarak bilinir. Aniden ortaya çıkar ve özellikle çocuklar için tanımlaması ve ifade etmesi zor olabilir. Çocuk herhangi bir durumdan korkuyor ise, bunu size açıkça ifade edemeyebilir, size kaygılı davranışlar ve bedensel değişiklikler sunarak sözsüz olarak anlatır. Kaygılı davranışlar genellikle belli şeylerden kaçınma, saklanma, huzursuzluk gibi ortaya çıkar. Bu da kontrol altına alınmadığı sürece çocuğun yaşam kalitesini etkiler. Bir örnekle açıklayacak olursak, okulda öğretmeninden korktuğunu söyleyerek okulu reddeden bir çocuğa bu duyguyu kontrol edebilmesi için destek olunmaz ise ileride sokağa dahi çıkmak istemeyen çocuğunuzun duygularını anlamaya çalışmanız gerekir. Yani beslenmesi ve hayatımızı sarması çok kolaydır. Sadece okula gidip sosyalleşme ve becerisini geliştirmekten mahrum kalan çocuğunuz, artık dış dünyaya da kapatır kendini. İşler çok zorlaşır. Aileleri en çok üzen nokta çocuğun bozulan yaşam kalitesi olur genellikle. Çocuğu anlamak, onun duygusunu kabul etmek kıymetli fakat bu tamamen durumu kabullenmek ve kaygı duyulan durumdan sürekli kaçınmaya destek vermek anlamına gelmemeli. Burada duygunun kontrolü için çocuğa vasıta sunmayı düşünmemiz gerekir fakat bunun ilk aşaması korkunun kaynağını bulmaktır. Çocuklarda gelişen korkunun genellikler 2 temel sebebi olur; bizim bu sebeplere dair öncelikle spesifik olarak çocuğun ne yaşadığını bulmamız gerekir.

1. Genetik Miras

Kaygının kuşaktan kuşağa geçtiği bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştır. Bize miras kalan kaygı, somut korkular taşımamız için mükemmel bir ortam oluşturur. Çevre unsurundan kaynaklanan korku duygusuna yakalanma ihtimalimizin bile genetik eğilimlerden etkilendiği bulunmuştur. Özetle çevresel faktörlerden edindiğimiz korkuyu ne kadar yoğun ya da hafif yaşayacağımız genetiğimizle doğru orantılı.

2. Çevre Unsuru

Yaşanan, tecrübe edilen olaylar korkuya sebep olabilir. Aniden köşeden hızla fırlayan bir kedi ya da bir kez tırmalanmak korkuyu tetikler ve sürmesine sebep olabilir. Bizzat yaşanmayan fakat tecrübe eden birini gözlemlemek de korkuyu doğurabilir. Aynı zamanda çevreden duyulan örnekler de korkunun öğrenilmesine sebep olabilir. Unutmamalıyız ki; çocuklar dinler, görür ve öğrenirler. Örneğin; son dönemde pandemi hakkında evde paylaşılan haberler ve tehlike çağrıştıran sohbetler, çocuklarda dışarının tehlikeli olduğuna dair düşünceler uyandırmıştır. Aslında ilk olarak kendimizi değerlendirmemiz gerekir. Ebeveyn olarak kendi kaygı düzeyimizi keşfetmek ya da korkuyu çocuğun çevre unsurundan öğrenmesine sebep olabilecek eylemlerimizi irdelememiz lazım. Örneğin, çocuk okuldan korkuyor ise öncelikle siz alışamayacağından korkuyor olabilir misiniz ya da evde okul ile ilgili olumsuz bir haberi eşinizle paylaşırken bunu duymuş olabilir mi vb. değerlendirmeleri doğru yaptığınız takdirde baş etme becerileri de gerçekten amacına ulaşacaktır.

KORKU KATEGORİLERİ

Çocuklukta bazı tip korkular daha normal karşılanır. Her durumda sizler tarafından desteklenmesi gerekir fakat bazı korkular beraberinde bazı teşhisleri getirir ki bu da göz ardı edilmemesi gereken, peşine düşülmesi ve uzmana başvurulması gereken bir mesele. Bu kategorileri tanıyalım ki korkuyu tanımlama ve ihtiyaç duyulan desteğe de doğru karar verelim.

  • Çocuklar belirli nesne ya da durumdan korkabilir.

Örümcekler, yılanlar, arılar, su, kuş, kedi vb.. Genellikle tehlike gelebilecek türde şeylerden korku var ise oldukça normal ve sağlıklı bir tepki olabilir. Fakat hayatında bir engel oluşturacak kadar ciddi bir kaçış ve yoğun bedensel etkileri (sık soluma, hızlı kalp atışı, terleme, mide ağrıları vb.) var ise iyi analiz edilmesi gerekir.

  • Çocuklar sosyal fobiye sahip olabilirler.

Bu, insanlardan, kalabalıktan kaçınma olarak kendini gösterir. Dolayısıyla çocukların hayatlarında engeller oluşur. Bu çocukların ortak noktası genellikle utacağı veya mahçup olacağı bir davranış sergilemekten korkmasıdır. Ebeveynlik stilleriyle bağlantılı olabilir. Fazla eleştiri alıyor olabilirler. Özgüven üzerinde durulması önemlidir.

  • Çocuklar ayrılma korkusu yaşayabilirler.

Çocuklar onlara bakan kişilerden ayrılma konusunda çok ciddi korku duyarlar. Bu da çocuğun hayatını kısıtlayan bir durum. Yine özgüven üzerinde durulması fakat bunun yanında güvenli bağlanma ve yalnız olma kapasitesi üzerinde çalışılması yerinde olacaktır.

  • Çocuklar uzman desteği gerektiren kaygı bozukluklarından muzdarip olabilirler.

İlk üç maddeden farklı olarak tanı ile sonuçlanan durumlar da panik bozukluk (yoğun kaygı ve yoğun fiziksel semptomlar-zor nefes alma, terleme, titreme, uyuşma vb.), obsesif kompülsif bozukluk (istem dışı takıntılar ve saplantılar) ve travma sonrası stres bozukluğudur. Bu kaygı durumları çok bariz şekilde kendini gösterir fark edilmemesi neredeyse imkansız olup, mutlaka uzmana başvurmayı gerektirir.

  • Çocuklar yoğun gece korkuları yaşayabilirler.

Özellikle 2-6 yaş arası malum gece korkularının en yoğun olduğu dönemdir. Bu gece korkusu dediğimiz, tek bir şey değil elbette. Karanlık, bilinmeyen korkusu, kabuslar, ayrılma kaygısı ve gece terörü çerçevesinde ayrı ayrı değerlendirmek gerekiyor. Evet çocuk gece korku yaşıyor fakat hangi sebep ile? Karanlıkta gece lambası ile bazı nesneler gölge mi oluşturuyor? Güvende hissetmiyor da sizin onu duymayacağınızı, koruyamayacağınızı ve yok olacağınızı mı düşünüyor? Dışardan gelen çıtırtıların ağaçlardan geldiğini bizim gibi algılayamıyor da hırsız, canavar geliyor mu sanıyor? Gelişen hayal gücü, izledikleri ve yaşadıkları kabuslarına yansıyor da yalnız kalacağını mı düşünüyor? Yoksa çığlık ve ağlama ile uyanıyor ve bilinci hızlıca yerine gelmiyor mu? Hepsinin ortak çözüm noktası, çocuğun korkusunda yanında olabilmekten geçer. Biz destek oluyoruz fakat yine de korkuyor diyorsanız bu korkuların normal olduğunu kabullenmek gerekiyor demektir, korkacak ne var şeklindeki düşünce yapısının, verdiğiniz koşulsuz ilgi ve güven duygusunu zedelemesine izin vermeyin. Odayı korkutucu şekle bürünebilecek her türlü nesneden arındırmak gerekir, bunu bulabilmek için karanlıkta kendiniz deneme yapabilirsiniz. Bir kabusla çığlık çığlığa uyandığında sadece sarılmanız yeterli. Eğer ki paylaşmak isterse üzerine konuşup öğüt vermeden mantığa oturtmaya gayret edebilirsiniz. Eğer ki çığlıklarla uyandı fakat yanına gittiğinizde hala uyanmadığını, bilincinin yerinde olmadığını fark ettiniz, o zaman çocuğunuz ‘GECE TERÖRÜ' yaşıyor olabilir. Bu nokta önemlidir. Çocuklar sadece temas ve rahatlama hissini onlara verdiğinizde 5 10 dakika içinde toparlanabilecekken; uyandırmaya çalışmak, paniklemek, zorlamak bu sürenin 40 45 dakikaya kadar uzamasına sebep olabilir. Çocuk bu atak sırasında neler olduğunu sonradan hatırlamaz, öğrenebilmek için ona anlatır ve abartırsak daha çok korkar ve uyumak istemez. Böyle bir durumla karşılaşıldığında uyku hijyeni sağlanmalı, gün içerisinde aşırı bedensel yorgunluk önlenmeli, sıklığı ve süresi takip edilmeli, 2 3 ay kadar sürede geçmediği takdirde çocuk psikiyatrisine ve çocuk nörolojisine başvurulmalıdır.

HİKAYE ZAMANI

Aklınızda yer edecek bir hikâye ile yazımızı noktalayalım. Çocuklarınızın korkularına göre hikayeyi şekillendirerek çocuklarınıza okuyabilirsiniz. Hikaye, ‘‘Hikaye Anlatma Sanatı’’ kitabından alınmıştır.Bir zamanlar etrafı yüksek duvarlarla çevrili, fakat sadece tek kapısı olan bir şehir vardı. Günlerden bir gün, vahşi ve korkunç bir dev gelip bu kapının tam önüne yerleşti. Kimse ne içeri girebiliyor ne de dışarı çıkabiliyordu. Ne zaman biri yaklaşmaya kalksa, dev ayağa kalkıp büyük bir sopayı sağa sola sallıyordu. Sonunda, kralın kendisi devin karşısına çıkmaya karar verdi. Ona doğru birkaç adım attı, ama dev birden ayaklarının üzerine sıçrayıp kulakları sağır edercesine kükredi. Kral bir an durakladı, fakat sonra bir adım daha attı. Dev yine kükredi, ama kral yürümeye devam etti. Sonra birden garip bir şey fark etti: Deve yaklaştıkça, dev gitgide küçülüyordu. Öyle ki, yanına vardığında devin boyu artık küçük parmağı kadar kalmıştı. Kral o zaman, eğilerek devi yerden aldı ve avucunun içine koydu. "Kimsin sen?" dedi ona. Dev de dedi ki: "Benim adım korku."


Psikolog & Oyun Terapisti