Neden bağlanma ihtiyacı hissediyoruz? Bağlanmanın kökeni nedir? Bağlanma şeklimiz ilişkilerimizi nasıl etkiler? Bağlanma bağımlılığa dönüşebilir mi?
Bağlanmanın kökeni insan doğası ve sosyal öğrenmeyle incelenebilir. Çocuklukta bakım veren ile kurulan bağlanma şeklimiz yetişkinlikte kuracağımız ilişkilerimizi ve ruhsal sağlığımızı etkiler. Yetişkin bağlanması, bebekken bakım veren ile kurulan bağlanmadan farklıdır ve bakım veren (genellikle anne) ile bebeğin arasındaki bağlanma ne kadar sağlıklı olursa, yetişkinlikteki bağlanmamız da o kadar sağlıklı olur.
Yapılan araştırmalara göre erken yaşta annelerinden ayrılan çocuklar temel bakımları karşılansa bile ruhsal bozukluklar yaşamaya ve suç işlemeye daha çok yatkındır.
Yetişkinliklerin birbirine bağlanmasıyla, bebek ile annenin bağlanması arasındaki en önemli fark bağlanma yönüdür. Bebek ile annenin bağlanmasında anne bebeğe bağlanmaz, bebek anneye bağlanır, anne güvenli üs olarak görülür. Yetişkinlikteki bağlanma karşılıklıdır, bağlanma figürü genelde romantik ilişki yaşanılan kişilerdir.
Güvenli bağlanma: Bebek, bakım veren yanından ayrıldığında kaygılandığını belli eder, ancak bakım veren geri geldiğinde rahatlar. Bu bağlanma türünde bebek annesi yanından gittiğinde tekrar geri geleceğini bilir. Ebeveynler bebeğin temel ihtiyaçlarını karşılarsa ve gereken sevgiyi, güveni vermiş olurlarsa bebek güvenli bağlanır.
Kaygılı – kararsız bağlanma: Bakım veren bebeğin yanından gittiğinde bebek çok ciddi bir şekilde kaygı yaşar ve bakım veren geri döndüğünde kaygı hisleri geçmez. Anne bebekle ilgilenirken tutarsızsa (bir iyi, bir kötüyse), bebek tutarsızlıktan dolayı ihtiyacı olduğu zaman annenin yanında olup olmayacağından emin olamaz, annenin geri gelip gelmeyeceği konusunda kendini rahat hissetmez.
Kaçıngan bağlanma: Bakım veren bebeğin yanından gittiğinde bebek çok fazla kaygılanmaz, bakım veren geri geldiğinde çok yakın ilişki kurmak istemez. Bebeğin bağlanma figürü (bakım veren) bebeğe çok sıcakkanlı davranmıyorsa bebek annesinden umudu keser ve ne yokluğunda kaygılanır, ne de anneyle yakın temas kurmak ister.
Güvenli bağlanan bebekler yetişkinlik hayatında kurduğu ilişkilerde de güvenli bağlanır, terk edilme düşüncesi kafalarını meşgul etmez ve yakın ilişki kurmaktan çekinmezler.
Kaygılı bağlanan bebekler yetişkinlik hayatında sürekli terk edileceği kaygısını yaşarlar, duygularını çok yoğun yaşarlar, birlikte olduğu kişinin onu sevip sevmediğini sürekli yoklama ihtiyacı hissederler.
Kaçıngan bağlanan bebekler yetişkinlik hayatında duyguları asgari düzeyde tutmaya çalışırlar, güvenmenin zor olduğunu düşünürler ve yakın ilişkilerden rahatsız olurlar.
BAĞLANMANIN BAĞIMLILIĞA DÖNÜŞÜMÜ
İlişkilerde bağlanma kavramını ele alırken en sağlıklı olan bağlanma türünün güvenli bağlanma olduğunu biliyoruz. Peki güvensiz bağlanma türlerinden yola çıkarak bir bağlanmanın sağlıksız bir şekilde bağımlılığa kaydığını anlayabilir miyiz?
Bağımlılık, bir kişinin kendisini bir maddeye, nesneye, insana mecbur hissetmesi durumudur ve bağımlı olunan şeyin yok olma düşüncesi insanı kaygıya sokar. İlişkilerdeki bağımlılık kavramı da tıpkı madde bağımlılığı gibi sağlıksızdır.
Kaygılı bağlanan kişiler birlikte olduğu insanı takıntılı bir şekilde hayatlarının merkezine alırlar. Ancak güvenli bağlanan ve birbirini seven insanların kurduğu ilişkilerden farklı olarak kaygılı tipler mutluluk yerine kaygı yaşarlar, sürekli sevilip sevilmediği konusunda emin olmak için sorular sorarak kafalarını rahatlatmaya çalışırlar ancak tekrar huzursuz olmaya devam ederler, adeta birlikte olduğu kişiye bağımlıdırlar.
Kaygılı bağlanan kişiler takıntılı bir şekilde partnerine bağımlıdırlar. Bu kaygılı bağlanmaları en çok borderline kişilik bozukluğunda, obsesif kişilik bozukluğunda ve bağımlı kişilik bozukluğunda görürüz. Bağımlı kişilik bozukluğunda kişi sürekli terk edilip edilmeyeceğini düşünür, partnerini kaybetmemek adına fikirlerini söylemekten bile kaçınabilir, özgüvenleri yoktur ve birlikte olduğu insanı yüceltme eğilimindedir. Tek başına kalınca kendini değersiz hisseder.
Obsesif bir kişilikte ise kaygılı bağlanma partneri üzerinde sürekli hakimiyet kurma isteğiyle kendini gösterir. Partnerinin bireysel alanını yok denecek kadar kısıtlamaya çalışır ve karşısındaki insan üzerinde baskı kurarak bıktırır. İlişki boyunca kafasındaki obsesyonları baskılamak için karşı tarafa sürekli baskı yaparlar, bağımlı kişilik bozukluğundan farklı olarak bu kişiler karşı tarafı usandıracak seviyeye getirip ilişkinin sonlanmasına sebep olsalar bile kafalarındaki kaygıları ve sorunları sürekli konuşup karşı taraftan emin olmak isterler.
Peki partnerler güvensiz bağlanırsa veya biri güvenli, biri güvensiz bağlanmışsa dengeler kurulabilir mi? Örneğin kaygılı bağlanmış kişiye karşılık kaçıngan bağlanan bir çifti düşünelim. Kaygılı bağlanan kişi duygularını çok yoğun yaşamaya ve takıntılı olmaya yatkın olduğu için sürekli dip dibe olmak ister, kaçıngan bağlanan ise küçükken sevgi bağından umudunu kestiği için yakın ilişkilerden kaçınma eğilimindedir. Bu durumda dengeyi tutturmak zordur.
Eğer biri güvenli bağlanmışsa işler değişebilir. Güvenli bağlanan kişiye karşılık kaygılı bağlanan bir ilişkiyi düşünürsek kaygılı bağlanan kişinin ihtiyaç duyduğu duygusal yakınlığı karşı taraf onu bıktıracak seviyeye getirmediyse gösterebilir.
Güvenli bağlanmaya karşılık kaçıngan tipte bir ilişkide ise güvenli bağlanan kişi kaçıngan tipteki kişinin baskıda hissedeceğini bildiği için karşı tarafa sürekli ilgi göstermesini istemez, yoğun bir duygusal baskı yapmaz.
Gülce Uzonur
Psikolog