Mutlu bir evlilik ya da sağlıklı bir ilişki için yapılması gerekenler sürekli anlatıyor. Bunların içinde yaptığınız sürprizlerden tutun da ortak aktiviteler edinene kadar bir sürü öneri var. Öncelikle sağlıklı bir romantik ilişkinin en temel şartı ‘farklı yaşam alanları’ dır. Farklı yaşam alanlarından kasıt, her bireyin kendine özgü bir kişilik yapısı olmasıdır. Zıt kutuplar mı yoksa birbirine benzeyen insanlar mı daha mutlu bir beraberlik sürebilir sorusu her zaman kafamızı kurcalıyor. ‘Eğer ortak noktamı yoksa ve tamamen farklıysak nasıl olacak bu ilişki?’ sorusu gündemimize düşüyor.
Kişilerarası olan farklardan ziyade kişilerin ilişkiden beklentileri önem taşıyor. Amaç, mutlu olmak ise birbirinizden ne denli farklı olduğunuzun bir önemi yok aslında. Aşk bir yolunu buluyor diyoruz ya, tam da öyle. Fakat asıl sorun birbirine benzemek isteyen çiftler de ortaya çıkıyor. Güzel giden bir evlilikte eşlerden sadece birisinin emeği olduğunda tehlike sinyalleri çalıyor. Bunun en kötü yanı eşlerin önlerinde ki engelden haberlerinin olmaması. Her şey mükemmel gidiyor! Eşlerden birisi diğeri ne isterse yapıyor. Tabiri caizse ‘saçlarını süpürge eden’ bir eş oluyor. Sorulduğunda ise, ‘eşimi çok seviyorum, ayrılmak istemiyorum o yüzden çaba harcıyorum’ diyenler oluyor. Bu nokta da aslında eşi için yaşamaya başladığını ve yavaş yavaş ona benzediğini unutmamak gerekiyor!
Kişilik sahibi olmak, sınırlarını belirlemek demektir. Kimi insan yaz ayını sever, kimisi kış ya da bazısı kırmızı renginden hoşlanır diğeri siyah. İnsanların hayatında farklar olması, onları ‘o’ yapan yegane özelliktir. Kişilerin birbirine olan saygısı bu farkları tolare edecek ve birbirlerinin yaşam alanına müdahale olmamasını sağlayacaktır. Bunu başarabilen çiftlerin çok daha sağlıklı ve uzun süreli bir beraberlik sürdüreceği düşünülmektedir.
Peki eşi için onca emek harcayan kişi neden bir süre sonra ilişkisinin çatırdadığını hissetmeye başlar? Hem de elinden gelen her şeyi yapmışken… Bunun cevabını verecek olursak ‘ kendini değersiz hissetme’ diyebiliriz. Kişi yapmış olduğu onca iyi davranış kalıplarını savunma mekanizmalarından mantığa bürümeyi kullanarak normalleştirmiştir. Bir süre sonra kendisi için değil eşi-çocuğu ya da birlikte olduğu kişi için hayatını devam ettirmeye başlamış, onlara benzemiştir. Hayatının kurallarını onlar koymuş ya da kendi kurallarını onlara benzetmiştir. Kendisini özel yapan her ne varsa vazgeçmiştir. Bir süre sonra bu vazgeçmişlik ona mutsuzluk vermeye başlar. Her şey yolunda gibi gören diğer eş ise bu duruma anlam veremez, çükü öylesine alışmıştır ki onun kurallarıyla ve onun gibi yaşayan birine. Böylece ortaya çatırdamalar çıkar. Sonrası bazen kurtarılan bir ilişki ya da hüzünlü bir ayrılık. O yüzden siz sağlıklı bir ilişki istiyorsanız, ‘başkası değil, kendiniz olun!’. Bırakın sizinle yürümek isteyen yürüsün hayat yolunda. Sevginiz için emeğinizi ortaya koyun ama asla ‘ben’ olmaktan vazgeçmeyin! Sevgilerimle…
Öykü Ege Algül
Uzman Psikolog